Şehrimize ve sevdamıza sahip çıkıyoruz...

30 Kasım 2009 Pazartesi

Sayı Farkedermi ?

Tv Taraftarlığına ! Karşı

Yaşasın Tribün Kültürü

Yeşil – Siyah Çile mi ?

Gündüzleri araba egzostlarının fabrika dumanlarına karıştığı, çoğunluğunun emekçilerden oluştuğu, akşam olunca herkesin dinlenmek için evine kapandığı bir şehir..
Işıl ışıl gece hayatının yaşanmadığı, günün yorgunluğunu evinde içtiği bir bardak demli çay ile atan kendi halinde bir şehrin sakinleri..
20 yılda yaklaşık % 1000 büyüyen sanayisi, yazı-tozu-kızı Horozu Pamukkalesi ve birçok antik kenti ile Ege’nin İncisi, Türkiye’nin kendi kendini geliştirebildiği ve nüfus dağılımına göre -İstanbul’dan sonra- en çok göç alan şehir..
1. derece deprem bölgesi, yörüğü lazı çerkezi ile kozmopolit bir yaşam süren, dimdik ayakta duran bir şehir..
Ve o şehrin boynu bükük çocukları.
Kimdir bu çocuklar? Neyin nesidir? Kim tanır kim bilir?
Aslına bakarsanız bu çocuklar bu kentin gerçek sahipleridir.. Her maç gününde Bayrağından sonra kutsal gördükleri ikinci bayraklarını, YEŞİL-SİYAH formalarını giyip atkılarını takıp düğüne gidermişçesine şen şakrak alırlar stadyumun yolunu..
Ve içlerindeki sevinci aşık olduğu renklere tezahüratlarla armağan ederler, sahada formayı kimin giydiğini umursamadan..
Medyanın ve çevrenin empoze etmeye çalıştığı üç büyük yalanına gözünü açabilen, ekmek yediği kente ve onun nimetlerine ihanet etmeyen, gerçek taraftarlardır bu çocuklar..
Son haftalarda üst üste aldığı darbelere göğüs gerip, arkasından konuşmalarına aldırmadan, basiretsiz bir yönetime ruhsuz oynanan futbola bakmadan, her şeye rağmen formaya armaya renklere aşık olan çocuklar bunlar..
Yensen de yenilsen de inadına seveceğiz türküsünü diline dolamış, yağmura güneşe aldırmamış cefakar taraftarlar, ve çektikleri çile..
Önce Tatangalarıyla ünlü Sakaryaspor ile başladı Yeşil-Siyah’ın çilesi..
Ardından Hodrimeydan diyen Kocaelispor düştü kümeye..
Peki ya milyonlarca yıllık tarihi olan Horozları ile ünlü Denizlispor?
Tozu dumana katarak giderken Bankaysa 1. Lig’e, akıllarda tek bir soru işareti beliriyor..
Yeşil – Siyah Çile mi ?
Bizler Denizlisporlu olarak, öncelikle sevmenin ligi olmaz ile başlıyoruz kendimizi avutmaya.. Çünkü biz bu takımı Süper Lig’te sevmedik. Ama hak etmediğimiz mağlubiyetlere de göz yumamayız..
2002 – 2003 yıllarında Uefa Kupasında Lyon’u, Prag’ı, Porto’yu, Lorient’i deviren şanlı kulübün taraftarları olan Horozlar, bugün boynu bükük yetim çocuklar gibiler..
Geçmişteki rakiplerimize bakıp ta iç geçiriyoruz tekrar..
Yeşil – Siyah Çile Mi ?


Hülya Gökmen

25 Kasım 2009 Çarşamba

memleket meselesi

Kendi memleketimizde bir memleket meselesi bizimkisi.
Farklı renklerin birbiriyle dostça mücadelesi değil de,
Kenara atılan Yeşil ve Siyahın feryat içindeki haykırışlarının imdadına yetişme mücadelesi bizimkisi.
İstanbul hegomanyası altında,istanbul emperyalizminin kasıp kavurduğu memleketim topraklarında bir devrim mücadelesi bizimkisi.
Gözünü farklı renklere boyamış insanlara, Yeşil ve Siyahın aşkını anlatmak bizimkisi.
Para için,rant için,kendi değerlerini hiçe sayan Yeşil ve Siyahı sömüren insanlara,insanlığı!
Yeşil Siyah sevdayı anlatmak bizim mücadelemiz!
Sevdamızı haykırabilmek bizim mücadelemiz.
Durmadan yılmadan mücadele vermek.
Bizimkisi,Sadece ama sadece .
Kendi memleketinde 'yalnız kalmış' , sevdasından mecnuna dönmüş insanların mücadelesi.

Yeşil-Siyah bir mücadele...

Yine bize hüsran....

12 haftalık zamanda alınan 3 beraberlikle bizi adeta hayattan sogutan takımımızın maçına bu sefer baska bi umutla gitmiştik, bu sefer sanki gelecekti 3 puan , aylar sonra pınarbası söyleyecektik bütün stad.......
Olmadı bu seferde olmadı , cok iyidik gitgide düzeliyoruz deniyor her maçta ama ya biz futboldan zerre kadar anlamıyoruz yada onlar bizi salak sanıyor . Her gecen gün ümitlerimiz tükeniyor , her gecen gün biraz daha yıkılıyor , hayattan soguyoruz . Bir teselli geliyor arkadan bunlarda gecer ..........
Elbet bunlarda gecer ama yarın bu takım (allah korusun) düşerse sürekli eleştiri odagı olan , birilerinin sözde gıdıklamasını magruz kalanlar mı kalacak yoksa sizmi kalacaksınız?
yazılacak cok sey var ama yolun sonu gözükmeden yazmak istemiyorum..

13. hafta nın sonundada yine bize hüsran var..
Ve yine dilimiz söylemesede , Ankara deplasmanında görüşmek dilegi ile.
Vazgecemiyoruz reis napalım?

23 Kasım 2009 Pazartesi

insanlar ortadan ikiye ayrılır...

günler günleri haftalar haftaları kovaladı.kendilerini ultras tribün akımının baş temsilcisi sanan fakat sadece sanalda yaşayan antalyaspor k. taraftarı lige verilen 1 hafta aradada sanaldan çıkmayarak Denizli ve Denizlispor'umuza her türlü çirkin söz/laf ve hakaretleri sallamaktan geri durmadılar.Sineye çektik bekleyelim dedik.

15 oto geliyoruz dediler(ki bu en gerçeğe yakın olan sallamaları :) )ne kadar komik değil mi sevgili okur.çoğu maçta kendi stadının yarısını dolduramayan sıradan bir tsl takımı bir deplasmana 15-20 kimi sanal tribüncüye göre 30 oto geleceklerdi.

neyse maç günü geldi.galip gelemeyeceğimizi bile bile maça gitmenin ne demek olduğunu tekrar yaşadık.yinede herkesin içinde bir umut vardı.

ulan ya yenersek be

maç önü toplandıktan sonra marşlarla bestelerle stada doğru çıkmaya başladık.etrafta kırmızı beyaz bir nesne bile yoktu ki zaten olamazdı :) .şehirdede unutulmaya başlanmış maç günü havası tekrar ortaya çıkmıştı.

tribün olarak daha iyi olabilirdik o sayının hakkını ne biz ne çamlık ne 57 veremedi.antalya tribünüde sadece birkaç an dışında bizim vasatlığımıza uydu.maç başındaki haydi söyle ve 1-1i yakaladıktan sonraki 5-10 dk. gayet iyiydi.

takımdada 13. hafta sonunda değişen birşey yok.2. yarı yalandan göstermelik baskı ve yine gelen 1 gol hanemize eklediğimiz bir puan.ki 1 puan bile yalan olacaktı antalyaspor k. klübünün siyahi topçusu kaleciyi geçtikten sonra topun kaleye nasıl gönderileceğini bilse herşey daha kötü olacaktı.işin açığı işimiz gün geçtikçe zorlaşıyor maalesef.

takım gidiyo lan

gelelim maç sonrasına.emniyetin olağanüstü tedbirleri olmasa belki bugün bambaşka şeyleri konuşuyor olacaktık .bir kaç ufak tefek olay haricinde olaysız geçti desek yeridir.

haftaya ankaragücü maçında yeşil siyah renklerin peşinden gitmek dileğiyle...

21 Kasım 2009 Cumartesi

Denizlispor-Antalyaspor

Kimine göre derbi , kimine göre eski hesap ama gerçek olan tek şey bu maçın diğer Antalyaspor-Denizlispor maçlarından daha ateşli geçeceği. İlk önce 40 lira olarak açıklanması beklenen Antalyaspor taraftarı tribünü kalearkasına alınmasıyla fiyat 5 liraya düştü. Bu fiyata ne kadar Antalya taraftarı gelir maç günü belli olur.

Maçta tek düşüncemiz 3 puan gerisi bizi ilgilendirmiyor. Saha dışı olayları olurmu olmazmı maç günü belli olur . Olmaması temennimiz . Saha içinde takıma vereceğimiz destek her şeyden önemli.


Aslında bu maç için fazla yazıp çizmeye gerek yok herşey maç saatinde belli olur

15 Kasım 2009 Pazar

Bugün Evladınıza Bir Atkı Alın…

Bugün Evladınıza bir atkı alın.
Rengi yeşil-siyah olsun.
Ona kimliğinde yazan doğum yeri ibaresinin anlamını anlatın.
Bu kentin bir sakini değil sahibi olması gerektiğini anlatın. Bu kentin değerleri olduğunu , kendisinin de bu değerlerle beraber yükseleceğini yine bu değerlerle beraber alçalacağını anlatın.
Ona Denizlispor’un bu kentin en büyük markası olduğunu , Denizlisporlu olmanın utanılacak bir şey olmadığını anlatın.


Anlatın işte dilinizin döndüğünce… Denizli’de doğmakla Denizlisporlu olunamayacağını , bunun için karşılıksız bir sevgi , bağlılık gerektiğini anlatın.Bir atkı alıp o atkının sadece bir atkı almadığını özel bir anlamı olduğunu anlatın.


Bugün evladınıza bir atkı alın.
Rengi ne siyah-beyaz,ne sarı-kırmızı,ne sarı-lacivert olsun. Yeşil-siyah olsun rengi…
Siyahı futbolun kurulu baronlar düzenine isyanı , yeşili ise bu ihanet çemberinden kurtuluşun ümidi olsun. Yeşillerin en güzeli , siyahların en delikanlısı olsun… Denizlispor atkısı olsun.


Bugün evladınıza bir atkı alın.
Belki şampiyonluk göremeyecek. Belki milyonları bulmayacak içinde bulunduğu kitle.
Ardında bir medya imparatorluğu da olmayacak. Ama milyonların bir koyun gibi güdülmeye çalışıldığı bir kumpasın içinde çobanlara “Beni güdemeyeceksiniz” diyebilme adamlığını sergileyecek. Bu farklılığın şerefini yaşayacak bir ömür boyu. Belki bir atkı değiştirecek bu kör kaderi.


Bugün evladınıza bir atkı alın.
Onu şehrin sokaklarında gururla taşısın.
Belki onu görenler garip garip bakacak , belki kimi de kendisinden utanacak.
Belki evladınızın boynundaki atkı birilerinin aklını başına getirecek ve feodal baron kulislerinin oyuncağı olmaktan vazgeçip onlar da aynı atkıyı taşımanın şerefini tadacaklar.
Bir , iki , üç , beş derken binleri bulacak belki sayıları.Yeşil-siyah atkılar artarsa eğer bu kentin sokaklarında bilin ki evladınıza aldığınız o tek atkının marifetidir bu gurur tablosu.


Bugün evladınıza bir atkı alın.
Evladınız yoksa kardeşinize , yeğeninize o da yoksa mahallenizden küçük bir çocuğa alın.
Rengi yeşil-siyah olsun.
Yeşillerin en umut vericisi , siyahların en delikanlısı olsun…
Denizlispor atkısı olsun.


azadbeg

14 Kasım 2009 Cumartesi

Çığlık



"Bir" çekirdek az ye

Adam ol ve bağır! Takım gol atsın diye.
Uyuma;takım gidiyo,kümeye
Hiçbirşey kalmayacak seneye...


Ey saygıdeğer çekirdekçi;
Biliyoruz keyfine düşkünsündür.En büyük eğlencen;o taptığın 3 istanbul takımından birinin ligtv de maçı yoksa;kiloluk çekirdeğini alıp şehrinin takımının maçına gelmektir.Şimdiye kadar oturduğun yerden kalkmaya bile tenezzül etmeden şehrinin takımının oyuncularına küfür ettin,açık tribünde cebinden biletini alan taraftara beleşçi dedin,kale arkasındaki o cefakar insanlara mafya dedin,yeri geldi etrafındakileride galeyana getirdin.

Ama biraz da uyan ve ne olduğunun farkına var be dayı.Hani diyoruz ki;umuyoruz ki; bu maçlık da olsa yanımıza gelirsin/gerçekten bu şehrin takımının desteğe ihtiyacı olduğunun farkına varırsın,Denizli şehrinin Denizlispor olmadan bir hiç olacağını anlarsın.

Çok mu zor o lanet olasıca çekirdeği çitlememek.Kurtul artık şundan.Bak takım bir kara deliğe kapılmış gidiyo;
ne gittiğimiz yer belli ne de zaman duracağımız.

Farkına var artık.Anla gerçekleri.Bu takımın sana ihtiyacı var,ama senin küfürlerine değil senin sesine ihtiyacı var.


Ooo hoşgeldin dayı!
Gençler yer açın dayınıza
...

13 Kasım 2009 Cuma

Modern tribüncülük

Klasikleşen söylemlerle yazıya başlamanın bir anlamı yok.Ne gibi...?Mesela küreselleşen dünyada bıdı bıdı bıdı.

Anlamsız.Bizim anladığımız nedir?90 dakika takıma bağıracaksın arkadaş;gerekirse onlarca saat uğruna gittiğin o takıma.Onlar ruhsuzlar karmasıda olsa yine o armadır seni o yola çıkaran.O kutsal renklerin oluşturduğu atkıdır seni ısıtan anadolunun ismini bile bilmediğin dandik kasabalarında...

Alkol sınırını aşsan bile,sesini gidiş yolunda bitirsen bile,yola çıkmadan önce sevgiline siktiri çeksen bile o deplasman otobüsünün sıcaklığıdır seni hayata bağlayan.Arka taraf sesin çıksın besteleriyle tutunursun hayata...Cebinde paran olmasa da,cüzdanındaki hatunun resmini çakmakla alevlesende....

Olmaz olsun cüzdanımda milyonlar


bestesini daha sağlam girersin.gelip geçer.

Adanmış hayatların yanında bir de fasonları vardır.Her gerçeğin sahtesi olduğu gibi.

Kimini tribünlerde tanırız;sadece üçüz maçlarına gelip de tribünde o tribünün gerçek sahibi tribün emekçilerine racon keserken görürüz onları.

-Bağırsanıza lan

Kimini bir kahvede başarının takımlarına taparken görürüz.Oysaki daha geçen maçta omuz omuza bağırmamışmıydın onunla.Hani x anadolu takımına söverken çok istekliydi.ne ana bırakıodu ne bacı...

-O da kahpe çıktı be hafız

Daha beterleride var işte bunlar yazının konusunu oluşturuyor aslında.
Nedir ki bu tipler;

İnternet versiyonları...ama bu başka yazının konusu olsun be hacı...


-Abi durmayın ya
*Dayı girin besteyi adamlar sustuuuu
+Hadi ya hadiiiii
,Sallan sallan
=oooooooo


66 da doğdu yüreklerrrrrrrr

12 Kasım 2009 Perşembe

O Gece


Bir Denizlisporlu için belkide en önemli gece


Tarih: 12 Aralık 2002 , Yer : Stade Gerland

Uefa Kupası 3. Tur karşılaşması

O.Lyon-Denizlispor


Bu maçta hatırladığım en önemli şey mükemmel defans yapmamız. 6.dakikada Mustafa Özkanla gelen golden sonra geriye kalan dakikalarda yaşadığım heyecan belkide hafızamdan hiç silinmeyecek. Bir Anadolu takımı gidip Fransanın en güçlü takımını orda eleyip geliyordu. Maç önü çok bilen yazarlar Denizlispor fark yemese hesabı peşindeydi .S.Prag ı elememiz tesadüftü onlara ve çoğu kişiye göre. Onlar haksız çıktı Ege'nin Bağrından kopup gelen Denizlispor oradan turla döndü. Denizli halkı sevinçli ve gururlu bir şekilde uyudu o gece. Fransız takımı için çok şey ifade etmezdi bizi elemesi , ama bizim ordan turla dönmemiz klüp tarihi için altın bir geceydi. O.Lyon ondan sonraki sezonlarda üstüste şampiyon olmuştu.
Bu maçta Dirk Heinen 'ın hakkınıda vermek lazım mükemmel bir maç çıkardı . Servet, H.Çimen ikilisi 4 kişilik gibi oynadı. Golden sonra atağı hiç düşünmedik zaten varsa yoksa gol yememekti amaç. Lyon o maç çok atağa girdi bu gerçek gol atamadılar, attırmadık . Sahadaki 11 Yürekli adama bize unutamayacağımız bir gece yaşattıkları için, Denizlispor ismini duyurdukları için tekrardan teşekkürler.

Tarihi Kadro
  • 17 Dirk Heinen
  • 2 Janne Hietanen
  • 3 Hakan Cimen
  • 8 Roman Kratochvíl
  • 11 Mustafa Özkan
  • 19 Henrich Bencik
  • 20 Serdal Boyraz
  • 22 Ali Tandoğan
  • 25 Péter Kabát
  • 55 Bulent Ertugrul
  • 76 Servet Çetin


Bu arada o geceden gol görüntülerini , sevinçlerini , maçın özetini hiçbiryerde bulamadım.
Haa pardon biz Anadolu takımıyız , Denizli İstanbul'a ne kadar uzak değilmi !

Düştük hakemin peşine:)

Yağmurlu bir gündü Denizlisporumuzun kupa maçı vardı tabi haliyle bizde staddaki yerimizi almıştık.İlk yarı sonlarına doğru yağmur başladı ilk yarı bittiği sırada yağmur şiddetini arttırmıştı.Yağmurun başlaması ve yönetimin insiyatifiyle kale arkası ve açıkta bulunan taraftarlar kapalıya alınmaya başladı.Tabi bu sırada her taraf curcuna herkes kapalıya geçiyor ama Ünihoroz tayfası yerini terketmiyor ve ıslanma pahasına açıktaki yerini koruyordu.Uzatmayalım açıkta bizim dışımızda biraz taraftar dışında kimse kalmamıştı ve yağmur şiddetini durmaksızın arttırıyordu.
Açık boş olduğu için bir abimiz hemen araya girip beyler bu fırsat bir daha ele geçmez haydi hakemi kovalayalım der demez tayfa hemen şekili aldı ve başladı hakemi kovalamaya.
Yağmur çok yağıyormuş ıslanıyormuşuz hiç biri umrumuzda değildi artık biz hakemin arkasında tüm taraftarların gözü bizde bir ileri bir geri 'hocam arkandayız' sesleriyle ilerliyorduk.3-5 dakika arasında yaptığımız bu koşu hepimize iyi gelmişti ve çok eğlenmiştik.
Evet ıslanmıştık atkılarımız ceketlerimiz yağmur suyunun ağırlığı ile bir hayli artmıştı ama değmişti doğrusu.Bunun üzerine uzatmaların ilk yarısında Gaziantepspor'a 4 gol atıp turu geçmek ise mutlu bir final oldu bizler için.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Denizlisporlu Dediğin , Kolay Kolay Yetişmez…

Başlarken...
Tekrar tekrar anlamak,başkalarına öğretmek lazım.İlk yazımızda hocamızdan alıntı olsun.


Zor iş yerel taraftarlık. Netameli uğraştır.

Fedakarlık ister…

Bir tarafta İstanbul’un üç derebeyi , bir tarafta mensubu olduğun kentin takımı…

İstanbul üçüzlerine angaje olmak kolaydır. Hazır başarı var , üçte bir oranında yüksek bir ihtimal şampiyonluk şansın ve bu başarının sonunda elde edeceğin manevi haz da cabası.

Tüm medya da arkandadır. Senin adına her hafta her gün her saat seni , çoluğunu çocuğunu tüm Türkiye’yi propaganda yağmuruna tutarlar. Bu açıdan baktığında zaten ligde sadece üç takım vardır , diğerleri hiçtir , yoktur… Onların yegane görevi , İstanbul baronluğunun haftada bir göstermelik rakibi olup , figüranlığını yapmaktır. Esas oğlanlar sahaya çıkacak ve bu adı sanı bilinmez kötü çocukları bir güzel benzeteceklerdir. Senaryo böyle yazılmıştır. Arada bir kötü çocuklar , yaldızlı jönlerimizi döverlerse zaten tüm hafta federasyon ve hakem kurulu topa tutularak pişman edilir.

Peki yerel kulüplerimiz ne yapar bu olumsuz gidişatı durdurmak için? Koskoca bir hiç…

Tribün desteğinin azlığından hatta hiçliğinden dem vurup maçlara davet ederler. Davete icabet de edilir ve o tribünler doldurulur kimi zaman ; peki nitelikli bir çoğunluk mudur bu?

Hatta çoğu kez dile getirip tribünlerin taraftar değil seyircilerle doldurulduğuna dikkat çekeriz bazılarımız. Beğenmeyiz tribünlerimizin bu halini. Gerçekten beğenilecek bir tarafı yok , bunu kabul ediyorum ; ama taraftar dediğin de kendiliğinden kıracına yetişmiyor ki.

Denizli diye bir şehir varsa ve bu şehrin Süper Lig’de alnının akı Denizlispor gibi bir markası top koşturuyorsa her Denizlili Denizlisporlu olmalı ve bunu bir şeref gibi etiket olarak taşımalıdır. Taşımalıdır da bu nasıl olacak peki? Birçok kentte olduğu gibi bu kent de genelde üçüz taraftarıyla dolu. Birçok Denizlili Denizlisporluluğuyla değil FB/GS/BJK’li olduğuyla övünüyor… Denizlispor’u bir Denizlisporlu olarak bu kentte takip eden gerçek taraftar sayısı komik derecede az. Kulüp yönetimlerinin öncelikle bu soruna bir çözüm bulmaları gerekmektedir.

Tribünleri küme düşen bir kentin takımını bu ligde uzun süre tutamazsınız.

Öncelikle Denizli kentinde Denizlispor taraftarının sayısını yükseltecek işler yapmalı bu yönetimler.

Taraftar profili yaratmak ve bunun sayısını yükseltmek bir projedir ve uzun soluklu bir eylemdir. İstanbul üçüzlerinin propagandasıyla yüz yüze bırakılmış insanların kendiliğinden sadece Denizlispor taraftarı olmalarını beklemek safdilliktir. Tribünlerin ve kentin nabzını tutan birçok insan var bu kentte. Kulüp yönetimleri hakimiyeti kaybetmemek koşuluyla bu kesimlerin sesini dinlemeli ve ortaklaşa bir projeye imza atmalıdır.

Belli zamanlarda insanlara bedava bilet dağıtarak ya da “maçlarımıza gelin , bizi yalnız bırakmayın” beyanatlarıyla koskoca bir kenti Denizlisporlu yapamazsınız.

Yaşını başını almış koca koca adamların , genç kızların bile üçüz formalarıyla rahatça dolaştığı bir kentte yeşil-siyah atkı takan birine bir ucubeymiş gibi bakılmaya başlanmışsa o kentin kulüp yönetimleri ve medyası elini başının arasına alıp derin derin düşünmeli ve “biz nerde hata yapıyoruz?” demelidir.

En kötüsü de bu durumun bir “utanç” olduğunun farkına varmamaktır.


BU ŞEHİR SİZİN.ONA İYİ BAKIN...